Biraz Orada, Biraz Burada Olmak
- Emine 🖊

- 15 Kas
- 4 dakikada okunur

Bazen insan kendi hayatının tam ortasında bir yerde durur ve düşünür: “Ben kimim?” Bu soru öyle zordur ki… Hepimiz kim olduğumuzu bildiğimizi sanırız ama gerçekte kendimizi ne kadar tanıyoruz?
Bizler ne tamamen olduğumuz kişiyiz, ne de olmayı hayal ettiğimiz kişi. İkisi arasında sıkışmış, kendi ara bölgemizde yaşayan insanlarız aslında. Yıllar önce okuduğum bir söz vardı; tam da bu hissettiğim şeyi anlatıyordu. Pessoa’nın şu cümlesi: “Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.” Bu sözü her hatırladığımda içimdeki bir ses “evet ya, tam da bu” diyor. Çünkü insan kendini çoğu zaman bir dönüşümün ortasında buluyor. Ne başladığın yerdesin, ne de varmak istediğin yerde. İkisinin arasında, biraz oraya ait, biraz buraya ait, biraz eksik ama bir yandan da tamamlanmaya çalışan bir tarafın var.
Çoğu insan hayatın koşuşturması içinde durup “ben kimim” sorusunu kendine sormaz. Kendini tanıdığından çok emindir belki. Her şeyden önce sorulması gereken önemli bir sorudur oysa! Ama bu soruyu kendine soran herkes bir noktada bu “arada kalmışlıkla” yüz yüze gelir. Kimse dışarıdan göründüğü kadar tam değildir. Bu boşluk dediğimiz şey aslında hepimizin bildiği bir yer. Biraz çocukluğumuzdan taşımışız, biraz büyürken eklenmiş, biraz da hayatın kendi kendine ördüğü duvarlarla oluşmuş. Bazen ilerlemek istediğinde karşına çıkan, bazen hızla koşarken seni bir anda durduran o alan.
Böyle zamanlarda insan; ne tam mutsuzdur ne de tam memnun. Ne gittiği yolu bırakabilir ne de aynı hızla devam edebilir. İçinde küçük bir “şimdi ne olacak?” sorusu dolanır durur. Belki de o sorunun cevabını ararken yol biraz daha uzar. Bir şeylerin dönüşmeye başladığı ama henüz adını koyamadığın dönemdir. Sakin bir tür bekleyiş. Kendini anlamaya çalışan, geçmişiyle konuşan, geleceğini merak eden bir hal.
Bu süreç bazen yorucu olabilir, kabul. Fakat aynı zamanda insanın kendini en dürüst şekilde gördüğü zamanlardan biridir. Herkes biraz eksik, herkes biraz arada, herkes biraz “henüz olmamış” bir yerde duruyor. Zaten hiçbirimiz tamamen olmak istediğimiz kişi değiliz. Hiçbirimiz tamamen geçmişte kalmadık, hiçbirimiz geleceğe de varmadık. Her şey o iki uç arasında bir yerde oluşuyor. Sen adım attıkça şekilleniyor, düşündükçe değişiyor, bazen elinde olmadan hiç ummadığın yerlere savruluyor. Fakat en sonunda insan yine kendine dönüyor. Çünkü o boşluk dediğimiz yer aslında dönüş yolunun en sessiz bölümü.
Bu cümleyi çok sık hatırıma getirir oldum son zamanlarda: “Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.” Belki birçoğunuz da “Evet, ben de böyle hissediyorum” diyorsunuz kendi kendinize. Bu his seni eksik biri yapmıyor. Kararsız biri de yapmıyor. Sadece yolun ortasında bir insansın. Olmak istediği yere yürürken kimi zaman nefeslenmek zorunda kalan biri. “Neden böyleyim?” diye kendine kızacağın bir durum değil bu. Aksine, bu insan olmanın çok normal bir parçası.
Hayat zaten çoğu zaman düz bir çizgi değil. Bir gün çok kararlı, ertesi gün kararsız olabilirsin. Bir sabah kendini hazır hisseder, ertesi gün hiçbir şeyin içine sinmediğini fark edersin. Bunların hiçbiri seni tutarsız yapmıyor. Sadece insan yapıyor. Deneyen, yanılan, sorgulayan, yeniden başlayan biri. Bu boşluk bir son değil. Aksine, bir başlangıcın tam ortası. Çünkü insan ancak arada kaldığı zaman neyi gerçekten istediğini fark etmeye başlıyor. Ne için uğraşacağını, neyi artık geride bırakacağını, neye tutunacağını… Tüm cevaplar o boşluğun içinden yavaş yavaş beliriyor.
Kimse bir sabah uyanıp tüm hikâyesini çözmüş olmuyor. Sen de şimdi belki o arada bir yerdesin. Belki ileri gitmek için biraz daha kendini dinlemen gerekiyor. Çünkü insan o boşluğun içinden geçerken kendine daha dürüst oluyor. Kim olmak istemediğine karar veriyor, bu bile yetiyor. Belki günün birinde, hiçbir şey tam anlamıyla değişmemiş gibi görünürken sadece yolun değişmiş olacak. Attığın adımlar başka bir yöne doğru gidicek. Kendine daha yakın bir yere. O zaman anlayacaksın, o boşluk sandığın kadar uzun sürmemiş. Sadece seni biraz durdurmuş. Kendine daha doğru bir noktadan bakman için zaman kazandırmış.
Bu boşluk kötü bir şey mi? Aslında değil. Ama çoğumuz bu boşluğu; “Ben neden hâlâ böyleyim?”, “Neden istediğim gibi olamadım?”, “Niye daha ileri gidemedim?”, “Nerede yanlış yaptım?” diye kendimize kızıp sürekli hesap soruyoruz. Ama mesele yanlış yapmak değil; sadece hayatın bizi biraz oyalanarak, biraz durarak, biraz acı çekerek, biraz büyüyerek bir yere götürmesidir.
Zaten düşününce hiçbirimiz sabah kalkıp “Ben artık tamamen değiştim” demiyoruz. İçsel dönüşümler hep o görünmez boşluklarda başlıyor. Sessiz, kimsenin fark etmediği anlarda. İnsan bir gün kendini iyi hissetmiyor, ertesi gün biraz daha iyi, sonra yine kötü, sonra yine iyi… Derken zamanla bir bakmışsın, o ara bölgede yürürken eskisinden başka biri olmuşsun.
Bu yüzden bazen içimizdeki o “aradayım” duygusu aslında yolda olduğumuzun göstergesi. Hepimiz bir gün olmak istediğimiz kişiye ulaşacağız mı? Belki evet, belki hayır. Ama önemli olan o kişiye yaklaşırken içimizdeki gerçek sese kulak verebilmek. Bu boşluğun bize ne öğrettiğini görmek: sabrı, kendini anlamayı, kendi içindeki çocuğu görmeyi, yaraların nereden geldiğini fark etmeyi, kendi tarafını tutmayı…
Belki de en önemlisi şu: İnsan bu boşlukta kendine biraz daha merhamet etmeyi öğreniyor.
Belki de hayat bizi istediğimiz kişiye değil, olmamız gereken kişiye götürür. Hayal ettiğimiz şeyle hayatın bize öğrettiği şey aynı olmayabilir. Bu boşluk insana “Olduğun kişiyi terk etme. Ama olmak istediğin kişiyi de unutma.” diyor. Bu bir yön gösterme gibi, bir yere doğru çağırıyor. Bazen çok yavaş ilerliyoruz, bazen duruyoruz ama yine de o çağrı içimizde var olmaya devam ediyor. Hiç kimse bu boşluğu atlayarak kendini tam hissettiği son noktaya ulaşmıyor. O son nokta bile tam değil zaten. İnsan tamamlanmak için değil, tamamlanmaya çalışmak için yaşıyor. O yüzden bu hal, yani “aradayım” hissi, senin yolculuğunun bir parçası.
İnsan kendine kızmak yerine şunu demeli: “Şu an olduğum yer sadece bir geçiş.”
Şu an, kim olmak istemediğini biliyorsun… peki kim olmak istediğini en son ne zaman kendine sordun?




Yorumlar