Arayışın Döngüsü
- Emine 🖊

- 6 Ara
- 3 dakikada okunur

Birkaç gündür kendi içime dönmeme sebep olan bir cümle var. Belki sen de üzerine düşünmek istersin: “Neyi arıyorsan, osun.”
Bu söz ne zaman aklıma gelse, içimde bir yerlerde bir kapı aralanıyor. Çünkü insan gerçekten neyin peşindeyse, ruhu da oraya doğru eğiliyor. Hayatta hep bir şey arıyoruz; bazen nedenini bile bilmeden. Fakat dönüp bakınca, aradığımız şeyin aslında bizi şekillendirdiğini fark ediyoruz. Sanki yönümüz karakterimizi yavaş yavaş yazıyor. Ve bu söz, tam da bunu hatırlatıyor. Psikolojide bunun çok sade bir açıklaması var . İnsan zihni, ilgilendiği şeye karşı daha duyarlı hale geliyor. Bir şeyi düşünmeye başladığında, beyin o konuyla ilgili işaretleri daha hızlı fark ediyor. Yani neyi arıyorsak, gözümüz, kulağımız, dikkatimiz onu seçmeye başlıyor. Mesela bir konuda kafamız yoğunsa, o konuya uyan her ayrıntı hemen öne çıkıyor. Bu durum bir alışkanlık hâline geldiğinde ise insanın kişiliğini bile etkiliyor. Çünkü dikkat neredeyse, davranış da oraya doğru akıyor. Bu yüzden arayışlarımız sadece “ilgi duyduğumuz şeyler” değil; bizi yönlendiren bir pusula gibi.
Tasavvuf ise aynı gerçeği bambaşka bir dille anlatıyor. Orada da şöyle bir anlayış var: İnsan dışarıda neyi arıyorsa, o şeyin tohumu zaten içindedir. Arayış, içte başlamış olan bir halin dışarıda yol bulmasıdır. Yani insan rastgele bir şeyin peşine düşmez; içindeki yönelimin dışarıdaki karşılığını arar. Bu yüzden Mevlana’nın sözü aslında şunu söylüyor: Aradığın şey, senin içindeki yönü gösterir. Sözün içinde bir döngü var. İnsan ilk önce içinde bir istek hissediyor. Bu istek onu aramaya itiyor. Aradıkça buluyor. Buldukça daha fazla yapıyor. Yaptıkça o hal kişiye yerleşiyor. En sonunda başlangıç noktasına dönüyor ama aynı kişi olarak değil; daha derinleşmiş, daha olgunlaşmış bir halde. Mesela biri daha iyi bir insan olmak istiyorsa, bu düşüncenin başlangıcı içinde bir potansiyel olduğunu gösterir. Bu düşüncenin ardından gelen küçük adımlar—birine anlayış göstermek, bir konuda kendini geliştirmek, bir hatayı telafi etmek—kişinin içindeki tohumu besler. Bir süre sonra bu hal, kişinin doğal davranış biçimine dönüşür. Ve dönüp baktığında “Ben böyle oldum” der ama aslında yeni olmamıştır; içindeki potansiyelin açılmış halidir.
Psikolojinin söylediğiyle tasavvufun söylediği burada buluşuyor: İnsan neyi tekrar ediyorsa, ona dönüşüyor. Dönüştüğü şeye ise zamanla daha çok ilgi duyuyor. Bu döngü böyle böyle büyüyor. İşin bir de şu tarafı var: İnsan arayışını hayatın her alanına taşır. Bir kişi “Bugün kime katkım olur?” diye düşünüyorsa, bunu sormasını sağlayan içsel bir yönü vardır. Sonra bu yön onu bir davranışa götürür. O davranış onu biraz daha aynı hale yaklaştırır. Tam tersine, biri insanların açıklarını kolluyorsa, nasıl yönlendirebileceğini hesaplıyorsa… bu da iç dünyasının nereye ayarlandığını gösterir. O kişi de kendi içinde var olan yönü dışarıda sürdürüyor. Yani insan dışarıya bakarken aslında kendine bakıyor. Kimin neyin peşinde olduğu, onun içindeki pusulayı açıkça ortaya koyuyor. Bu yüzden bu söz bana hep şu soruyu düşündürüyor: İnsan neyin peşine düşüyorsa, aslında kendine mi dönüyor yine? Çünkü aradığımız şey, içimizde başlıyor; dışarıda büyüyor; sonra tekrar içimize dönüp bizi şekillendiriyor. Arayışlar üzerine düşündükçe şunu da fark ediyorum: Bazı insanlar hayatları boyunca aynı şeyin peşine düşüyor. Kimisi hep anlam arıyor, kimisi güven, kimisi başarı, kimisi... Dışarıdan bakınca farklı gibi görünse de hepsinin kaynağı içeride. Bir insan hangi duyguya ihtiyaç duyuyorsa, o duygunun peşine düşüyor. Hayat da zaten böyle ilerlemiyor mu? Bir gün içimizde bir niyet beliriyor. Bu niyet bizi bir davranışa götürüyor. O davranış yenisini çağırıyor. Ve derken aradığımız şey bize benzemeye başlıyor, biz de ona. İki insan aynı şeyi arıyor gibi görünse bile, her biri kendi yolundan gidiyor. Çünkü herkesin içindeki ses farklı bir yerden konuşuyor. Kimse kimsenin yolculuğuna benzemez; çünkü herkes kendi içindeki halin peşindedir. Aradığımız şey, bizi kendimize özgü bir yolun içine bırakıyor. Bir de şu var: İnsanın arayışı değiştiği anda hayatı da değişiyor. Bir duygunun peşine düşmek bile insanı baştan aşağı değiştirebiliyor. Bir merak, bir niyet, bir iç ses… Hepsi bizi başka bir yere taşıyor. İnsan aradığını buldukça, içinde yeni bir yer açılıyor. Bu yeni yer de onu başka bir arayışa götürüyor. Böyle böyle büyüyor, dönüşüyor, kendine yaklaşıyor. Arayışın döngüsü de burada tamamlanıyor: İçte başlıyor, dışarıda büyüyor, tekrar içe dönüyor. Son zamanlarda kendime sık sık soruyorum: Ben neyi arıyorum?
Peki ya sen? Şu anda hayatında en çok neyin peşindesin?




Yorumlar