Hayata Açılan Pencere
Emine’nin Blogu
OKUMA LİSTEM


VICTOR HUGO
SEFİLLER
Victor Hugo’nun Sefiller’i bana adalet, merhamet ve insanın deÄŸiÅŸebilme gücü üzerine çok derin ÅŸeyler düÅŸündürdü. Jean Valjean’ın suçlu damgasıyla baÅŸladığı hayattan iyilik ve vicdanla bambaÅŸka bir insana dönüÅŸmesi en çok aklımda kalan ÅŸey oldu. Fantine’in trajedisinde çok üzüldüm, Cosette’in küçücük yaÅŸta ezilmesi ise beni zaman zaman öfkelendirdi. Kitapta insanın içindeki iyiyle kötünün sürekli mücadelesini görmek bana çok gerçekçi geldi. Toplumsal adaletsizliklere ışık tutması hâlâ günümüzle baÄŸlantılı; okurken “hiçbir ÅŸey deÄŸiÅŸmemiÅŸ” diye düÅŸündüÄŸüm anlar oldu. Bazı uzun tarihsel tasvirlerde zorlandım.
Son sayfalarda hissettiÄŸim ÅŸey, acıların bile insana derin bir büyüklük katabileceÄŸiydi.

Kemal Sayar
Başı Sınıklar İçin Kılavuz
Türkçede “başı sınık” ifadesi, aslında “gönlü kırık, kalbi yaralı, dertli” anlamında kullanılır. Yani mecazi bir deyim; gerçekten başı kırılmış deÄŸil, kalbi incinmiÅŸ, hayata karşı yorgun ve kırılgan olan kiÅŸiyi anlatır. Kemal Sayar kitabında bu sözü, hayatın yüklerini taşıyamayan, kırgınlıklarıyla yaÅŸayan ama yine de ayakta kalmaya çalışan insanlar için kullanıyor.Bu kitabı okurken kendimi hem teselli edilmiÅŸ hem de anlaşılmış hissettim. Sayar’ın dili çok yumuÅŸak, sanki bir dostla sohbet ediyormuÅŸum gibi; kırılmış yanlarıma dokunuyor. Umutsuzluk, yalnızlık ve kalp yorgunluÄŸu üzerine anlattıkları beni derinden etkiledi, çünkü çoÄŸu yerde kendimi buldum. Bazen fazla ÅŸiirsel geldi ama yine de o duygusal yoÄŸunluk kitabın ruhuna çok uygundu. En çok da “insanın kırıldığı yerden ışık sızar” diyebilecek bir üsluba sahip olmasını sevdim. Kitabı bitirdiÄŸimde kalbimde bir ferahlık oldu; sanki yaralarımı kabullenip onlarla yaÅŸamayı öÄŸrenebilirmiÅŸim gibi hissettim.

Sabahattin Ali
Kürk Mantolu Madonna
Raif Efendi’nin sessiz, içine kapanık hayatının arkasında bu kadar derin bir aÅŸk saklı olmasına çok ÅŸaşırdım. Maria Puder’le yaÅŸadığı iliÅŸki bana hem çok gerçek hem de çok hüzünlü geldi. Raif’in kendi hayatında kimseye açamadığı duyguları, sadece Maria’ya bütün saflığıyla anlatması beni çok etkiledi. Özellikle onun yıllar sonra hatıralarını okurken duyduÄŸum hüzün uzun süre içimde kaldı. Maria’nın güçlü, özgür ve aynı zamanda kırılgan hali ise Raif’in silik yaÅŸamına ışık gibiydi. Kitap boyunca “hayatta en çok kaçırdığımız ÅŸey aslında kendi duygularımızı yaÅŸamak” diye düÅŸündüm. Sonunda içimde buruk bir boÅŸluk kaldı; aÅŸkın ne kadar güçlü ama aynı zamanda ne kadar kırılgan olduÄŸunu hissettim.


Fyodor Dostoyevski İnsancıklar
Bu kitabı okurken hep içim burkuldu. Makar’ın Varvara’ya yazdığı mektuplardaki kırılganlığı ve saf sevgisi beni çok etkiledi. FakirliÄŸin onun üzerindeki ağırlığını hissetmek, en küçük ÅŸeylerde bile incinmesini okumak çok hüzünlüydü. Özellikle gururunun sürekli yaralanmasına raÄŸmen hâlâ iyi kalabilmesi beni çok düÅŸündürdü. Romanı bitirdiÄŸimde içimde buruk bir ÅŸefkat kaldı; sanki Makar’ı tanıyıp onun için üzülmüÅŸüm gibi.

Victor Hugo
Bir İdam Mahkûmunun Son Günü
İdamı bekleyen bir insanın düÅŸüncelerini, korkularını ve umutsuzluÄŸunu okumak gerçekten sarsıcıydı. Özellikle saatler geçtikçe umudunun tükeniÅŸini hissetmek bana çok ağır geldi. Kendisini anlatırken aslında sadece bir kiÅŸiyi deÄŸil, bütün insanlığı düÅŸündürdü bana. En çok da toplumun bu olayı bir gösteriye çevirip izlemek istemesine öfkelendim. Kitap kısa ama çok yoÄŸun; her sayfası kalbime dokundu. BitirdiÄŸimde ölüm cezasına bakışım deÄŸiÅŸti, adaletin ne kadar acımasız olabileceÄŸini düÅŸündüm.

Fyodor Dostoyevski
Suç ve Ceza
Bu kitabı okurken en çok Raskolnikov’un zihnine girmek beni etkiledi. Suç iÅŸledikten sonra bir insanın içten içe nasıl parçalandığını, kendini nasıl yiyip bitirdiÄŸini görmek çok çarpıcıydı. Bazen “haklı mı acaba?” diye düÅŸündüm ama sonra o vicdan azabı öyle ağır bastı ki aslında en büyük cezayı zaten kendine verdiÄŸini fark ettim. Sonya’nın saf inancı ve sabrı bana umut gibi geldi; Raskolnikov’un karanlığında tek nefes alma alanı oydu. Kitap biraz ağır ilerledi, uzun iç konuÅŸmalar beni zorladı ama aynı zamanda en derin hisleri de oralarda yaÅŸadım. BitirdiÄŸimde geriye tek bir ÅŸey kaldı: insanın en büyük mahkemesi kendi kalbinin içindeymiÅŸ.


İskender Pala
Kalp
“Kalbinle baktığında gördüÄŸün, akılla baktığında gördüÄŸünden farklıdır.” Bu cümle kitabın en çok içime iÅŸleyen yeriydi. Pala, satır aralarında sürekli bana kalbimin sesini hatırlattı; sadece akılla yaÅŸamanın ne kadar eksik olduÄŸunu düÅŸündürdü. Bazı bölümlerde dili fazla süslü geldi ama yine de o ÅŸiirsellik, okurken beni içine çekti. Özellikle sevginin insanı iyileÅŸtirdiÄŸini anlattığı kısımlar kalbime çok dokundu. Kitabı bitirdiÄŸimde sanki içimde küçük bir huzur ışığı yanmış gibi hissettim.

İskender Pala
Abum Rabum
Kitabı okurken diline hayran kaldım; bazı cümleler o kadar ÅŸiirsel ve derindi ki altını çizmeden geçemedim. Ama aynı zamanda yer yer çok ağır geldi, tasvirlerin uzunluÄŸu beni yordu. Hikâyedeki aÅŸkın ilahî boyutunu okumak hoÅŸuma gitti, kalbime dokunan yerler oldu. Fakat kurguda bazen dağınıklık hissettim, toparlamakta zorlandım. Yine de sonunda bende güzel bir huzur bıraktı; hem tarihin içinde dolaÅŸmış hem de kendimle yüzleÅŸmiÅŸ gibi hissettim.

Sabahattin Ali
İçimizdeki Åžeytan
Ömer’in sürekli kendini aklamaya çalışması dikkatimi çekti. Ne zaman bir hata yapsa ya da bir ÅŸeyin sorumluluÄŸunu alsa, suçu hemen “içindeki ÅŸeytana” yüklemesi bana çok tanıdık geldi; sanki insanın kendi zayıflıklarını kabul edemeyiÅŸini anlatıyordu. Macide’nin saf ve fedakâr hali beni etkiledi ama onun bu kadar kendini tüketmesi de içimi burktu. İliÅŸkilerinde denge olmayışı, özellikle Ömer’in bencilliÄŸi bana zaman zaman sinir de krizi geçirtti. Kitap boyunca aslında hepimizin içindeki kararsızlıkları, korkuları ve bahaneleri düÅŸündüm. Bazı yerlerde toplumsal eleÅŸtiriler çok güçlüydü, o dönemden günümüze kadar geçerliliÄŸini koruyan ÅŸeyler hissettim. Romanı bitirdiÄŸimde “insanın en büyük düÅŸmanı çoÄŸu zaman yine kendisidir” cümlesi kaldı aklımda.


Anthony Burgess
Otomatik Portakal
“İyilik zorla mı öÄŸretilir, yoksa insan kendi seçimiyle mi iyi olur?” Kitabı okurken en çok kafamı kurcalayan soru buydu. Alex’in vahÅŸeti beni öfkelendirdi, ama onun devlet tarafından “terbiye” edilmeye çalışılması da en az ÅŸiddeti kadar ürkütücü geldi. Argo dolu dili baÅŸta zorladı ama ilerledikçe o dünya daha gerçek ve kasvetli hissettirdi. Åžiddetin bir oyun gibi sunulması tüylerimi diken diken etti. En sarsıcı olan ise Alex’in özgürlüÄŸünü kaybetmesi oldu; kötü olma ihtimali bile elinden alındığında geriye sanki insanlığı da kalmadı. Kitap bittiÄŸinde içimde hem rahatsızlık hem de ÅŸu düÅŸünce kaldı: özgür irade olmadan hiçbir “iyilik” gerçek deÄŸil.

Lev Tolstoy
İnsan Neyle Yaşar
“İnsana hayatı veren Allah, yaÅŸaması için gerekli olanı da kalbine koymuÅŸtur.” Kitaptaki bu fikir beni etkiledi. Tolstoy’un anlattığı basit ama çok güçlü hikâyeler, sevginin ve merhametin insanın gerçek ihtiyacı olduÄŸunu hissettirdi. Özellikle yoksul ayakkabıcının yaÅŸadıkları, bana küçük bir iyiliÄŸin bile ne kadar büyük bir anlam taşıyabileceÄŸini düÅŸündürdü. Anlatım çok yalın ama her cümlesi sanki kalbe dokunuyor. Kitabı bitirdiÄŸimde, insanın aslında parayla, güçle deÄŸil; sevgi, iyilik ve baÅŸkalarına dokunabilmekle yaÅŸadığını içimde çok net hissettim.

Sabahattin Ali
Kuyucaklı Yusuf
“İnsan bazen kaderini kendi seçemez, hayat onu zorla bir yola sürükler.” Yusuf’un hikâyesi bana tam da bunu düÅŸündürdü. Küçük yaÅŸta ailesini kaybedip bir kaymakamın yanına verilmesi, aslında onun hep dışarıdan bakan, hiçbir yere tam ait olamayan bir insan olmasına yol açtı. Yusuf’un sert ama dürüst tavrı, kasabanın ikiyüzlülüÄŸüyle çarpıştıkça daha da yalnızlaÅŸtı. En çok da Muazzez’le yaÅŸadığı aÅŸk beni etkiledi; saf, tertemiz bir duygunun çevredeki kötülükler yüzünden kirlenmesine çok üzüldüm. Kasabanın dedikoduları, çıkar iliÅŸkileri ve adaletsizliÄŸi okurken içimi sıkıştırdı. Sonunda Yusuf’un umutsuzluÄŸa doÄŸru sürükleniÅŸi, bana iyilerin çoÄŸu zaman kalabalıkla baÅŸ edemediÄŸini hatırlattı. Kitabı kapattığımda içimde hem öfke hem de derin bir hüzün kaldı.


İshak Alaton
Lüzumsuz Adam
“Bu kitap bana çok samimi geldi. Alaton’un hayatını anlatırken kullandığı dil sanki sohbet ediyormuÅŸuz gibiydi. Azınlık olmanın getirdiÄŸi zorlukları, iÅŸ dünyasında yaÅŸadığı mücadeleleri okurken hem etkilendim hem de düÅŸündüm. En çok da farklı olmaktan korkmaması hoÅŸuma gitti; cesaretle kendi yolunu çizmiÅŸ. Bazı kısımlar ağır geldi ama arada söylediÄŸi basit ve içten ÅŸeyler güzeldi. BitirdiÄŸimde aklımda ÅŸu kaldı: aslında kimse lüzumsuz deÄŸil, yeter ki kendine dürüst bakabilsin.

Kemal Sayar & Sadettin Ökten
Dünyaya Geldim Gitmeye
Dünyaya geldim gitmeye, ömrüm yetmez bitmeye…” Bu satırı okurken içimde bir sızı hissettim. Kitap boyunca sanki iki bilge insan bana karşılıklı konuÅŸuyormuÅŸ gibi geldi; bazen nasihat eder gibi deÄŸil, dertleÅŸir gibi. Modern hayatın telaşını, yalnızlığı, kalbin yorgunluÄŸunu anlattıklarında kendimi çok yakın buldum. Bazen dili ağırlaÅŸtı ama arada çıkan bir cümle öyle yer etti ki uzun süre düÅŸündüm. En çok da insanın kalbini ihmal etmemesi gerektiÄŸini söyledikleri kısımlar beni etkiledi. Okurken zaman zaman sustum, elimde kitabı bırakıp kendi hayatıma baktım.

Ahmet Hamdi Tanpınar Mahur Beste
“Hayat, yarım kalmış bir beste gibidir.” Bu roman bana tam da böyle hissettirdi. Tanpınar’ın dünyasında zamanın ağırlığı, geçmiÅŸin gölgeleri ve insanın iç sıkıntısı çok yoÄŸun bir ÅŸekilde hissediliyor. Karakterlerin kendi kaderlerine yenik düÅŸmesi, özellikle Nuran’ın kırılganlığı ve Sabri Bey’in içe kapanmışlığı bana sürekli bir hüzün verdi. Yer yer dil ağır ve yavaÅŸ ilerliyor ama o musikî tadındaki anlatım, romanın ruhuna çok yakışıyor. Okurken sanki İstanbul’un eski zamanlarında, hüzünlü bir musikî eÅŸliÄŸinde dolaşıyormuÅŸum gibi hissettim.


Muhyiddin Åžekur
Su Üstüne Yazı Yazmak
Kitapta kısa hikâyeler ve sohbet tadında anlatılar var. Küçük hikâyelerle baÅŸlayan anlatımlar, yavaÅŸ yavaÅŸ derin bir tasavvuf öÄŸretisine dönüÅŸüyor. Bazı yerlerde ağır bir dil vardı ama o yoÄŸunluk, düÅŸünmek için bana fırsat verdi. Özellikle kalbe yönelmeyi, teslimiyetle yaÅŸamayı vurgulayan kısımları çok beÄŸendim.

Friedrich Nietzsche
İyinin ve Kötünün Ötesinde
Kitapta en çok aklımda kalan satırlardan biri ÅŸu oldu: “İnsanın hiçbir ÅŸey göremediÄŸi ve tutamadığı yerde arayacak bir ÅŸeyi de yoktur.” Nietzsche, böyle cümlelerle insanı sarsıyor. Hazır bulduÄŸumuz deÄŸerleri sorgulamamızı, “doÄŸru” ve “yanlış” dediÄŸimiz ÅŸeylerin aslında ne kadar kırılgan olduÄŸunu fark etmemizi istiyor. Okuması kolay deÄŸil, dili ağır ve yoÄŸun; bazı yerlerde durup tekrar düÅŸünmek gerekiyor. Ama tam da bu yoÄŸunluk sayesinde insan kendini sorguluyor. Bana kalırsa kitap, insanın baÅŸkasının koyduÄŸu kurallarla deÄŸil, kendi içinden doÄŸan deÄŸerlerle yaÅŸaması gerektiÄŸini çok net gösteriyor.

İbn Atâullah el-İskenderî Hikem-i Atâiyye Åžerhi
Kitapta geçen “‘Amellerin sûretlerine deÄŸil, kalpteki niyete bakılır’ sözü bir hikmet cümlesi olarak doÄŸrudan kalbe dokunuyor. Söylenenlerin kısa olması, anlamını küçültmüyor; tam tersine insanı daha derin düÅŸünmeye çağırıyor. Sanki satırlardan bir öÄŸretmen konuÅŸuyor gibi. Okurken en çok teslimiyetin güzelliÄŸini hissettim. İnsan bazen hayatı kendi aklıyla yönetmeye çalışıyor ama bu eser, asıl gücün Allah’a bırakmakta olduÄŸunu hatırlatıyor. Din sadece kurallardan ibaret deÄŸil, kalbi yumuÅŸatan, hayatı anlamlandıran bir yol olarak öne çıkıyor.
Niyetin saf olması, kalbin temiz kalması, dünyanın gelip geçici olduÄŸuna inanmak ve Allah’a güvenmek… bütün bu konular, hikmetler içinde çok berrak bir ÅŸekilde iÅŸlenmiÅŸ. Bana en çok dokunan ÅŸey, insanın her durumda Rabbine yönelmesi gerektiÄŸini hatırlatması oldu. Kitap boyunca sanki bir mürÅŸidin huzurunda oturup öÄŸüt dinliyormuÅŸum gibi hissettim. Zihni yoran deÄŸil, kalbi dinginleÅŸtiren bir kitap. İnsan, okudukça hem teslimiyetin huzurunu hem de dinin hayatı güzelleÅŸtiren yönünü daha net fark ediyor.